Bu sabah gene durağan yaşamının kollarına atmıştı kendini 2 çocuk babası Memur Mehmet. Günleri, karısının hazırladığı kahvaltı masasındaki az biraz yiyeceği hızlıca atıştırmakla başlıyor; devlet dairesindeki ona memur sıfatının takılmasını sağlayan ama basitçe yerleri silme olarak tanımlayabileceğimiz işini yapmasıyla devam ediyor; akşam ailecek yemek masasına oturmakla da sona eriyordu; basitçe. Ne kadar sıradan olsa da hiç de kolay değildi Memur Mehmet’in yaşamı.
Tek maaşla ev geçindirmenin dayanılması pek zor olan çilesi; çocukların istekleri ve de karısının isteyemedikleriyle birleşince Mehmet hüzünlendikçe hüzünleniyordu. Tüm bu hüznün sonlanacağı günse hiç yakın gelmiyordu Mehmet’e.
Sabahın bir körü evinden çıkarken yaklaşık 1 kilometre olduğunu düşündüğü iş yolunda kendisini üzen düşüncelerinden kurtaramıyordu yer yer. Böyle zamanlarda ise değer verdiklerinin yarattığı kafasındaki sesleri yatıştırmak için ya adımlarını sayıyor ya ıslıkla o an aklına gelen bir şarkıya eşlik etmeye başlıyor ya da hayaller kuruyordu. Hayallerinin saflığına aldanma hatasını sık sık yaptığı için en tercih etmediği yol bu oluyordu. Ama bu sabah, hataya karşı direnç gösterebileceğini düşündü yaklaşık 1 kilometre yolu yürümeye başlarken.
Saf ve basitti Memur Mehmet’in hayalleri: kah ailesiyle çok büyük bir ziyafete inanılmaz şık kıyafetlerle katıldıklarını kah da çocuklarının büyük adamlar olacaklarını, sonra karısıyla kendisine bakacaklarını zihninde canlandırıyordu. Saf ve basitti. Yaklaşık 1 kilometrelik yol bu hayaller sayesinde rüya gibi geliyordu Memur Mehmet’e. Tam en güzel yerindeyken işine varıyordu, rüyanın en tatlı anında uyandırılmaktan hiçbir farkı yoktu.
Bugün yürürken çocuklarını düşledi. İlk başta geçmiş gelmiş olsa da aklına hızlıca geleceğe seyahat etmesini bildi. Gülümsemeye başladı Memur Mehmet.
Huzurlu uykusundan milli piyango bileti satan, yüzü yaşlılıktan kırışmış, beyaz saçlı görevlinin “Yılbaşı, büyük ikramiye 30 milyon” bağırışıyla olması gerekenden önce uyandı. Çocuklarının hayalinin yerini 30 milyonla yapılabileceği sınırsız alternatifler aldı çabucak. “Neden olmasın” dedi kendi kendine. Biletçiye doğru yöneldiğinde çoktan elini cebine atmıştı. “Çeyrek bilet ne kadar?” diye sordu Memur Mehmet. 7.5 lira cevabıyla irkildi. Cebinden çıkan eli yırtık bir 5 lira tutuyordu. Önce paraya, ardından biletçinin yüzüne baktıktan sonra boğazındaki düğümden 2 kelime kurtulabildi: “Kısmet değilmiş.” Bilet satan görevli bir anlık durgunluktan sonra bağırmaya devam etti.
Memur Mehmet’in adımları biletçinin sesinden hemen kurtulabilmek için hızlanmıştı. İş yerine kalan tahmini 200 metreyi koşarak katetmek istedi ve koşmaya başladı. “Kaçtığım biletçinin sesi mi? Elimdeki 5 lira mı? Yoksa tüm yaşantım mı?” diye düşünürken acı bir çığlık etraftakileri ürküttü. 40’larında bir adam yere uzanmış, etrafı kanlarla kaplanmıştı. Kimse ne yapacağını bilmiyor ama herkes adama doğru hareket ediyordu. Yanına vardıklarında kanlar içindeki adamı ve kanda yüzen 5 lirayı gördüler. Sarhoşun birisi gelmiş, Memur Mehmet’in önünü kesip soymaya çalışmıştı. Memur Mehmet ise tüm dürüstlüğüyle parasının olmadığını belirttiğinde sarhoş Mehmet’in elinde gördüğü parayı istemişti. Memur Mehmet az önce bilet almaya yetmeyen, şu an onun için değerinden fazla anlamlı 5 lirayı vermeyi reddettiğinde sarhoş Mehmet’i 3 bıçak darbesiyle yere yıkmıştı. Memur Mehmet’in gözleri düşerken elinden kayıp giden 5 lirayı aramış ve görememişti. O 5 liraya karşı hissettiği bağlılık, tüm yaşamının özetini anlatan boğazında biriken acısı acı bir çığlık olarak ağzından çıktığı Memur Mehmet yerdeydi..